Önder Kahveci'den sözleşmeli memur, ek gösterge, yardımcı hizmetler sınıfı ve memur özlük hakları açıklaması
KAHVECİ: ÇALIŞMA HAYATININ ONLARCA SORUNU ÇÖZÜM BEKLİYOR
Biz hem bu sorunlarla hem de adına sendika diyen ama sorunlar karşısında kafasını kuma gömen oluşumlarla mücadele etmek zorundayız. Çocuklarımız geleceğinden umutsuz… Genç işsizlikte, işsizlikte, enflasyonda OECD ülkeleri içinde en ön sıradayız. Resmi işsiz sayısı 5 milyona dayandı; her evde en az bir işsiz evladımız var. Kamuda bizden olan olmayan ayrımı çalışma barışını bozuyor, verimi düşürüyor, umutlarımızı köreltiyor. Kamu çalışanlarının yaşadığı sıkıntılar, her geçen gün katlanarak büyüyor. Sudan gerekçelerle, asılsız bahanelerle, mülakat gibi adaletsiz bir sistem kamu personel rejimine entegre ediliyor. Bunun üzerine bir de performans sistemi adı altında yeni bir adam kayırma yöntemi getirilmeye çalışılıyor. Memurlarımızın lehine alınmış yargı kararları yok sayılıyor. Küfre rıza küfürdür; zulme rıza zulümdür. Bugün karın ağrısı olanlar var, geçmişten beri terör örgütleriyle koyun koyuna olanlar var. Her zaman söyledik; şimdi bir kez daha uyarıyoruz. Ayrımcılığa yol açan, objektif unsurlar içermeyen her uygulama, kamuda yeni yandaş oluşumların kaynağı olur.
Bugün FETÖ belasını başımıza saran bu tarafgir anlayıştan vazgeçilmedikçe, kamuya yeni örgütler çöreklenir.
Öğretmenlerin 4+2 sözleşmeli uygulaması 3+1’e indirilecek dendi; unutuldu. Tam bir yıl önce kamu görevlilerine 3600 ek gösterge sözü verildi; unutuldu. Tüm memurlarımızın ek gösterge beklentisi var dedik. Ek gösterge adaletsizliği yüzünden emeklilik kabusa dönüşüyor dedik. Yardımcı hizmetlilerin sorunları, memurlarımızın, teknisyenlerin, şeflerin ek ödeme ve özel hizmet tazminatı başta olmak üzere, maruz kaldıkları adaletsizlikler, çalışanlarımızı canından bezdirdi. Emeklilerimiz de düşük maaşla yoksulluk içinde hayat mücadelesi veriyor. İdarecisi aynı, işvereni aynı, görevi aynı, yaptığı işi aynı ama hakları, maaşları, izinleri, bağlı oldukları kanunları farklı olan bir sistem olur mu? Olmuyorsa, bunun adına hukuk devleti denir mi? Devlet kurumlarında, 657 sayılı kanunun 4/a; 4/b, 4/d maddesi,
İdari hizmet sözleşmeli, 1309 sayılı kanun, 2547 sayılı kanun, 3056 sayılı kanun, 4924 sayılı kanun, 5393 sayılı Kanun, 399 sayılı KHK gibi nice kanun ve KHK’ya göre çalıştırılan personel var. Bir ülkede bu kadar çeşitli bir istihdam rejimi olur mu? Bu arkadaşlarımızın hiçbiri, bir diğeri ile aynı haklara sahip değil. Böyle bir kamu personel anlayışı olur mu? Böyle bir idarede, adalet sağlanabilir mi Allah aşkına? Bu çeşit uygulamalar, kamudaki istihdam güvencesini tahrip etmekte; çalışanlarımızı çaresizlik girdabında kaderine terk etmektedir. Her ekonomik sıkıntının faturası çalışanlara çıkartılıyor. Kurumlar arasındaki ücret adaletsizliği almış başını gidiyor. Maaşlar açıklanan enflasyon kadar artıyor; gerçek enflasyon karşısında eriyor. Bu duruma sessiz kalamayız. Yap-boz tahtasına döndürülen eğitim sistemini söylemeyecek miyiz? Atanamayan öğretmenin, atanamayan sağlık personelinin sesi olmayacak mıyız? Elbette mücadele edeceğiz; milletimizin derdi ile dertleneceğiz. Adına sendika diyen ama sendikacılıktan nasibini almamış birileri, kasasına girecek paranın derdine düşüp dayanışma aidatı aşkıyla yanarken biz, 2 bin 20 lira ile bir ay geçinen asgari ücretliyle, 3 bin 500 lira maaşı yetiştirmeye çalışan memurumuzla dertleniyoruz. Bu ülkede iş bulmanın bir dert, çalışmanın ayrı bir dert olduğunu biliyor, sorunların çözülmesini istiyoruz. Performansa dayalı maaş sistemi ile sağlık çalışanlarının, KİT çalışanlarının, Demiryolu, PTT çalışanlarının canına okunuyor. Sağlığımızı, hayatımızı emanet ettiğimiz sağlık çalışanlarından doğru teşhis, doğru tedavi yerine, daha çok hastaya bakması isteniyor. Sorunlar yalnızca eğitimde, sağlıkta mı? Büroda, ulaşımda, imarda, enerjide, tarım-orman işlerinde, kültür-sanat alanında, yerel yönetimlerde, haberleşme, diyanet çalışanları, hangi alana bakarsak orada bir sorunla karşılaşıyoruz; çalışanlarımızın ezildiğini görüyoruz.